BASIN AÇIKLAMASI 149
Tarih: 01.03.2018
Üniversitelerimizde yardımcı doçentliğin kaldırılması, doçentlik süreçleri ve işleyişle ilgili bazı değişiklikleri içeren ve TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda kabul edilen kanun teklifinin, kısa sürede TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek yasalaşması beklenmektedir.
Kanun teklifinin bütününe bakıldığında, üniversitelerimizde akademik liyakatın son kırıntılarını da ortadan kaldıran değişiklikler içerdiği, birçok hatalı, belirsiz ve yoruma açık düzenlemeler getirdiği ve var olan objektif ölçütlerin kaldırılıp, subjektif değerlendirmelere geniş yer açma niyetiyle hazırlandığı görülmektedir.
Kime ne zararı olduğu anlaşılmayan, yalan yanlış gerekçelerle kaldırılan “yardımcı doçent” unvanı yerine önerilen “doktor öğretim üyesi” unvanı hatalıdır. Sanat alanında, doktora yerine sanatta yeterlilik derecesi ile akademisyen olunabilir ancak bu akademisyenler “doktor” unvanını kullanmazlar. Şimdi “doktor öğretim üyesi” olacaklarına göre, buradaki doktor unvanı dayanaksızdır.
Yardımcı doçentlikte aranan yabancı dil şartının doktor öğretim üyesi olmada kaldırılması, akademisyenliğe geçiş sayılabilecek bu basamakta, orta düzeyde de olsa yabancı dil bilmenin gerekli sayılmadığını göstermesinin ötesinde, objektif bir ölçütten özellikle kaçınıldığının göstergesidir.
Doçent olmada, subjektif olduğu gerekçesiyle sözlü sınavın kaldırılması, buna karşılık, doçent unvanı aldıktan sonra doçent kadrosuna atanmada, yükseköğretim kurumunun isteğine bağlı olarak sözlü sınav şartının konabilmesi, mantıkla bağdaşmamaktadır. Bu çarpık düzenlemenin tek açıklaması, daimi statüdeki doçent kadrosuna atanmanın subjektif değerlendirmelerle olabileceği yönündedir. Keza, Türkiye’de yükseköğretimin akademik planlamasından sorumlu olan, bütün üniversitelerin temsil edildiği yüzlerce üyeden oluşan ve her biri göreve özgü, çok sayıda uzman komisyonlar oluşturarak çalışan Üniversitelerarası Kurul’un (ÜAK), Yüksek Öğretim Kurulu’na (YÖK) yedi üye seçmek dışındaki bütün görevlerini 11 kişilik yönetim kuruluna devretmesi de anlaşılır gibi değildir. Bu durumda yeni düzenlemeyle Türkiye’nin yükseköğretimini, ÜAK yönetim kurulunu oluşturan 11 kişinin evrensel bilim ve üniversite anlayışı belirleyecektir.
Bu kanun teklifi yasalaştığı taktirde, bugün üniversitelerimizde üzüntüyle izlediğimiz geriye gidişin yeni bir boyuta geçerek, işleyişin tamamen iktidar güdümlü bir keyfiyete oturacağı açıktır. Bu keyfiyette din tacirlerinin, gericilerin, cemaatçilerin, kısaca, Atatürk Cumhuriyeti ile sorunları olanların yüzlerinin güleceği de açıktır. Liyakat sisteminin çöküşü üniversitede yaşanmakta olan nitelik kaybını hızlandıracaktır.
TÜMÖD olarak, yalnız bilimin sözünün geçtiği ve sağlam bir liyakat sisteminin işlediği üniversiteler için mücadeleye devam edeceğimizi bildirir, gerçek bilim insanı ve akademisyenlerimizi bu mücadelede birlikte olmaya davet ederiz.
Prof. Dr. Recep AKDUR Genel Başkan