BASIN AÇIKLAMASI 123

Tarih: 04.07.2013

 

Ülkemizin yakın tarihindeki özgürlük ve demokratikleşme hareketleri çerçevesinde tüm öğretim elemanları topluluğunun çabalarının önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Bu gerçek, Kurtuluş Savaşı boyunca ulu önder Atatürk’e sağlanan destek bağlamında en belirgin ifadesini bulmuştur.

Bu nedenledir ki ülkemizin bağımsızlığına ve özgürlüğüne kastetmiş olanların değişik dönemlerde saldırılarını yönelttikleri öncelikli hedef, üniversiteler ve öğretim elemanları olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde faşizmin serpintilerinin ülkemizi kapsamına almış olmasının sonucunda, üniversitelere yönelik saldırıların yoğunlaştığı görülmüştür. Bu bağlamda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde bir dizi değerli öğretim elemanının yurt dışına sığınmak zorunda kalmaları bilim dünyamız açısından önemli bir kayıp oluşturmuştur.

Bu tür olaylar zinciri, 1950-60 döneminde öğretim elemanları üzerinde yoğunlaşan baskılarla ve “bakanlık emrine alma” işlemlerinin yaygınlaştırılmasıyla sürdürülmüştür. Kuşkusuz, bilim ve düşünce yaşamı üzerindeki baskıların olağanüstü boyutlara ulaşması, 12 Mart ve 12 Eylül döneminde yaşanmıştır.

Bu koşullar, içinde bulunduğumuz YÖK ve AKP döneminde daha da ağırlaşmış bulunuyor. Çok sayıda değerli öğretim elemanı gerekçesi bir türlü açıklanamayan yargısız infazlar dolayısıyla yıllardır hapistedir. Bunlar arasında ağır hastalıklara yakalanmış ve yaşamını kaybetmiş olanların da bulunduğu düşünülecek olursa, çok ciddi boyutlarda yargısız ölüm cezası uygulamalarıyla karşı karşıya bulunduğumuzun kabul edilmesi kaçınılmazdır.

Bu durum, tüm öğretim elemanlarına yönelik ciddi bir tehdit ve yıldırma uygulaması olarak hükmünü sürdürmekte ve üniversitelerin, özellikle de geniş ölçüde siyasal iktidarın takdirine bağlı olarak oluşturulmuş bulunan yönetim kadrolarının suskunluğuyla eşlenmiş bulunmaktadır.

Atatürkçü gençlerin geçtiğimiz Haziran ayında başlattıkları demokratik protesto eylemleri, mevcut karanlık tablonun sonunu getirecek gelişmelerin ilk habercisi gibidir. Bunun sonucunda gençlerin, üniversite topluluğuna öncülük yapması gibi bir durumun ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Nitekim değişik üniversitelerde öğretim elemanları arasında esasen içten içe varlığını sürdürmekte olan hoşnutsuzlukların, bu günlerde yer yer gün ışığına çıktığına tanık olmaktayız.

Ne var ki özgürlük, demokrasi ve özellikle  de üniversite özerkliği için tavır ortaya koyan öğretim elemanları üzerindeki tehdit ve baskılar sona ermiş değildir. TÜMÖD olarak meslektaşlarımıza yönelik haksız uygulamalara duyarsız kalmamız mümkün olamaz.

Unutmamamız gerekir ki demokrasi ve özgürlükler, hiçbir yerde, hiçbir zaman altın ve gümüş tepsilerde sunulmuş değildir. Onlara lâyık olmanın ilk koşulu, birlik ve dayanışmadır.

Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI

TÜMÖD Genel Başkanı